Töre -Eğlence-Reyting-Kıskacında Mardin
Mardin’in dizi furyası Sibel Can’ın 2002’de ''Berivan'' adlı dizisi ile başladı. Bu yıllarda Mardin adını henüz bugünkü kadar duyurmamıştı. Gece gerdanlık gündüz mezarlık ihtimalle doğası tarihi güzellikleri ve taş evleri ile Mardinlilerin Mardin'i idi. Mardin’de başlayan diziler yeteri kadar reyting aldıktan sonra bazen başrollerin şımarık sıkılgan hallerinden veyahut maliyetlerinin yükselmesinden dolayı İstanbul’a taşınır. Böylelikle Mardin’den nemalanma süreci de tamamlanmış olurdu. Elbette Mardin'i bu kadar popüler kılan tek faktör yapılan diziler değildi. Mardin'nin tarihi ve kültürel zenginliklere sahip bir şehir olması da büyük bir etkendi. Mardin'de çekilen dizilerin popüler kültür ve turistikleşme süreçleriyle birlikte şehrin dokusuna olumlu ve olumsuz etkilerde bulundu. Popüler kültürün şehrin kimliğine olumlu etkisine değinirsek Mardin'i geniş kitlelere tanıtarak şehrin ulusal ve uluslararası düzeyde tanınmasına katkıda bulundu. Bu şehrin bir “marka” haline gelmesine ve turizm gelirlerinin artmasına yardımcı oldu. Fakat dizilerdeki abartılı veya klişe temsiller, doğru aksettirilmeyen töreler ve bizde yeri olmayan gelenekler şehrin gerçek kimliğinin yanlış anlaşılmasına yol açtı. Bu durum hoşgörünün kardeşliğin hakim olduğu çok dinli ve çok kültürlü yapısının gözardı edilmesine neden olur. Mardin’in sadece belirli bir yaşam tarzına veya kültüre ve inanca sahip olduğu gibi sınırlayıcı bir algı yaratır. Örneğin, Mardinde son olarak çekilen ''Uzak Şehir'' dizisinde tabutun başında silah sıkılmasından, intikam yemini edilmesinden ve çocuk karakterinin anneden alıkoyulmasından, kocası ölen anne karakterinin ölen eşinin kardeşiyle evlenmeye zorlanmasından bahsedebiliriz. ( Geçmişte bazı bölgelerde eşi vefat etmiş kadının eşinin kardeşiyle evlenmesi gibi bir gelenek vardı. Bunun maksadı kadını ve çocuklarını himaye altına almak, kadının mağduriyetini gidermekti. O dönemin şartlarında bu belki makul görülebilirdi lakin günümüz dünyasında kabul edilebilir bir yeri yoktur. ) Sadece şunu bilmek gerekir ki her bölgenin kendine göre örfi adetleri vardır. Bunlar doğru veya yanlış. Günümüz koşullarında kötü gibi görünen bazı gelenekler sadece Güneydoğu ya özgü değildir. Bazı ananelerimiz günümüz şartlarında çağdışı ya da yanlış yorumlanabilir. Yanlışta diretmek doğru değildir.
Yıllar önce Gülse Birselin ''Yalan Dünya'' dizesinde töre dizilerine gönderme yaptığı bol bağrışmalı, bir anda zılgıtlar eşliğinde silahların çekildiği trajikomik bir üslüpla ele aldıği sahneleri hatırlatan ''Uzak Şehir '' dizisinde de maalesef şiddet gibi unsurlar reyting kaygısıyla fazlaca işlenmiştir. Kültürel değerlerimizin yanlış aktarılmasının yanısıra şiddeti fazlaca vurgulamak, göze sokmak yaraya tuz basmak değil de nedir?
Mardin'de çekilen dizilerin etkisini hayatımın bir döneminde çok hissettim. O dizilerden birinin çekildiği bir dönemde Ankara’da üniversite okuyordum. O yıllarımdaki hatıralara değinmeden geçemeyeceğim. Arkadaşlarımın söylemiyle -İstanbul Türkçesiyle konuştuğum için- Mardin'de doğduğuma, büyüdüğüme, Mardinliye benzediğime ki-benzetilmemeyi hakaret olarak algıladığımı- belirtmek isterim. Ankaralı arkadaşlarımın gözünde dizi formatına uymayan beyaz tenli ben galiba ezber bozuyordum. Dizilerde belinde silahı bol töreli, berdelli, kan davalı, yakışıklı şiveli aşiret ağalarının kol gezdiği bol marabalı, töre cinayetli bir Mardin merak uyandırıyordu. Bir süre sonra sağ ve sol çatışmaların sık sık yaşandığı Gazi Üniversitesin bol kavgalı günlerinden birinde Mardin'i ve Mardinlileri anlatmaktan çok yorulduğumu fark edip vazgeçtim kendimi ifade etmekten. İfadeler yerini sorulara bıraktı. Sahi Egeli, Karedenizli bir kardeşlerimizin şivesini sempatik buluyorken ve bu kardeşlerim kendini açıklama gereği duymuyorken benim Güneydoğulu Mardinli hemşerim şivesiyle ve yeterince düzgün Türkçe konuşamamasıyla neden ti'ye alınıp horlanıyordu? Peki ben Allah’ın Mardinlisi ( bunu çok duyduğum olmuştur ) nasıl oluyordu da okulun protokol sunumlarını yapabiliyordum?
Kabul etmem gereken dizilerin fayda sağladığı bir gerçek var ki oda şudur: ''Mardinliyim '' dediğimde bazı insanların yüzünde kaygılı, yarım ağızlı bir tebessüm görürdüm eskiden; dizilerden sonra ''Mardinliyim'' dediğimde ''Çok merak ediyorum, Mardin'i görmeyi çok isterim.'' gibi sözler yerini aldı. Aslında Mardin ağlayarak, kaygıyla gelinen ve sevgiden sebep gözyaşıyla gidilen insanı kadirşinas, vefalı, misafirperver bir yerdir.
Mardin’de çekilen dizilerin şehir üzerindeki etkilerinden bahsetmek isterim. ( Örneğin, Sıla, Hercai ) şehrin tanıtımında büyük rol oynadı. Ancak bu süreç bazı bölgelerde kontrolsüz turistikleşmeye yol açtı. Tarihi sokaklar otantik yapısını kaybetmeye başladı. Turistikleşme, yerel halk için yeni ekonomik fırsatlar yarattı. Yeni iş sahaları (otel, restoran, hediyelik eşya dükkanları vb.) açtı. Aşırı turistikleşme ne yazık ki şehrin tarihi dokusunu ve özgün yapısını bozdu. Yıllardır yapılması planlanan ve şehrin trafik sorununu çözmesi beklenen otoparkın yanına her nasıl olduysa şehrin tarihi dokusuyla hiç örtüşmeyen bir avm yapıldı. Tarihi binalar, otel veya lüks mekanlara dönüştürülerek yerel halkın duygularının örselenmesine, kira fiyatlarının artmasına sebep oldu. Resim atölyesi yapmak için mekan aradığımda fahiş fiyatlarlarla karşılaşmamda bunun neticesiydi. En ufak bir mekanın bile butik otele dönüştürülebilme olasılığı maalesef halkın ayarlarını bozmuş durumda. Dizilerle birlikte artan popülerlik, yerel halkın şehirdeki günlük yaşamını da zorlaştırdı. Kalabalık turist grupları özellikle tarihi bölgelerde yerel halk için yaşam alanını bir hayli daralttı.
Turistikleşme beraberinde kültürel yozlaşmayı da getirdi yerel gelenekler, turistik taleplere uygun şekilde değiştirilip ticarileştirildi. Mardin'in yaşam tarzını yansıtmayan şovenist hareketler, kültürümüzde yeri olmayan sonradan uydurma birtakım adetlere dönüştü. Şal bağlama, her sokak başında bangır bangır müzik sesiyle çekilen halaylar, yoğun bir gece hayatı ve şarkılar eşliğinde dans şovlarıyla yapılan alevli yemek sunumları kültürün özünden kopması sonucunu doğurdu. Maalesef halkın geleneksel yaşam biçimi yerine turizme yönelik bir ekonomi şekillendi, bu da kültürel aidiyetin zayıflamasına yol açtı.
Mardin örneğinde olduğu gibi, bir şehrin popüler kültür ve turistikleşmeyle yozlaşmasını önlemek, ancak korumacı bir yaklaşımla mümkün olabilir. Mardin sanatsal ilginin merkezi tarih boyunca farklı kültürlerin ve dinlerin bir arada yaşadığı, hoşgörü ve kardeşliğin esas olduğu kadim bir şehirdir. Bu özellikler, yalnızca Mardin’in değil, tüm Türkiye’nin kültürel zenginliklerinden biri olarak öne çıkar. Dolayısıyla, bu değerlere ters düşen sahneler, bölge halkında haklı bir rahatsızlık yaratabilir.
Medya yapımlarının sorumluluğu, yalnızca eğlendirmekle sınırlı değildir; aynı zamanda toplumsal gerçeklere ve değer yargılara saygı göstermeyi de kapsar. Bu nedenle, yerel halkın ve sivil toplum kuruluşlarının tepkisi, umarım yapımcılar üzerinde düzeltici bir etkide bulunabilir.
Televizyon ve dizi yapımcıların bazıları Mardin’in kültürel değerlerini yanlış yansıttığına dair bir eleştiriyi kabul etmelidir. Kültürel hassasiyetlerin korunması esasına dayanarak, yerel kültürü doğru bir şekilde aktarmak için araştırma yapmalıdır. Yalnızca dramatik etki oluşturma amacıyla ekledikleri sahneleri çıkarmalı, yerel halkın hassasiyetlerini dikkate alarak yanlış bir algı yaratmaktan kaçınmalıdırlar. Mardin gibi kültürel ve sanatsal zenginliğiyle, son zamanlarda öne çıkan bir şehrin, gerçek değerleriyle tanıtılması gerektiğini savunmak son derece yerinde bir taleptir. Bu noktada yapıcı bir diyalog ve medya-okur ilişkisi, sorunun çözümünde etkili olacaktır.