
Son sözü ilk başta söyleyeyim;
DEM in merkezileşmesi sözüyle bu partinin Türkiyeleşmesini, yani Türkiye Partisi olacağı tezini dillendirmiyorum.
Tam tersi, DEM in Türkiye Partisi olma gibi ne bir hevesi ne arzusu ne de çalışması var.
DEM’ in merkezileşmesi kavramıyla, bu partinin, Terörsüz Türkiye çalışmasındaki gösterdiği öncü rolü nedeniyle, Kürt siyasetinde yeni bir konumlamaya geçecektir ya da geçmek zorunda kalacaktır, öngörüsüne sahibim.
Söylemimi bir adım daha öteye çekeyim;
Kehanet değil ama DEM in merkezileşme süreci hızla ilerler ve Kürt siyasetinde yeniden bir yapılanma gerçekleşirse, DEM kendi ismin değiştirmek zorunda bile kalabilir.
DEM in merkezîleşeceği tezimin gerekçe ve sebeplerine girmeden önce Bahçeli tarafından ilk işaret fişeğinin çakılması ile başlayan Terörsüz Türkiye çalışmasının aşamalarına farklı bir pencereden bakmaya çalışayım.
Terörsüz Türkiye’nin dillendirildiği ilk anda Bahçelinin ‘Önce Türkiye’nin huzur ve kardeşliği’ anlayışını merkeze alan söylemi son derece dikkat çekmişti.
Yine Bahçelinin İmralı’yla birlikte DEM ‘in de yük paylaşımını üstlenmesini ifade ederek sınırlarımız içinde ve dışında yapılan silahlı kavganın sona erdirilmesini ifade etmesi ilk anda beklenilmeyen bir yaklaşım olarak karşılanmıştı.
Şu bir gerçektir ki Bahçelinin bu yaklaşımının, değişen küresel koşullar nedeniyle farklı dinamiklerle şekillenmesine açık olduğunu ifade etmekte yarar var.
Erdoğan’ın ve Bahçelinin lider odaklı karar alma süreçleri ve pragmatik bir stratejiye ağırlık verme eğilimi, Türkiye’nin uluslararası ilişkilerde terörizme karşı daha hesapçı ve müzakereye dayalı bir tavır takınabileceğini göstermektedir.
Bu yeni dönemde, Irak ve Suriye dâhil olmak üzere birçok ülkenin PKK ve terörle ilişkilerini gözden geçirme ve teröre karşı iç cephelerini yeniden yapılandırma sürecine girmeleri güçlü bir olasıdır.
Özellikle Türkiye’nin, terörsüz bir coğrafya talebi komşu ülkelerle ülkemizin bölgesel politikalarıyla örtüşen çıkarları üzerinden bir iş birliği zemini oluşturma çabası kısa vadede olmazsa dahi uzun vadede sonuç verecek gibi durmaktadır..
Zira Bahçeli ve Erdoğan’ın Önce Türkiye söylemine karşın İmralı’nın ‘sonra örgütüm, militanlarım’ dememesi, hatta örgütün ömrünü tamamladığını ve fesih edilmesini söyleyerek silah bırakma çağrısı “örgüt merkezli” politika yaklaşımından önemli bir kopuşu ortaya çıkarmıştır..
İmralı’nın açıklamasıyla bölge insanının değer orjinli yapısına yönelik bir yönelime girildiği anlaşılmaktadır.
Bahçeli ve Erdoğan’ın kişisel liderliğe dayalı politika tarzı, Terörsüz Türkiye çalışmasını önceleyen tavrı, kurumsal işleyişten ziyade bir anlamda ülkemizdeki başkanlık vizyonunun gücünü de göstermektedir.
Şu anda PKK dağ kadrosunda Stratejik Belirsizlik ve silahın bırakılması talebinin neden olduğu caydırıcılık konusunda bazı olumsuzlukların olduğunu belirtmek abartı olmaz.
PKK’ ın bölge coğrafyasında konuşlu bazı Kürt-Arap yapılarını ve maziden gelen rakiplerini caydırma kapasitesini artırma gücü her geçen gün azalmaktadır.
İmralı’nın bölgedeki Kürt yapılarıyla ilişkilerini hem müttefiklerini hem de rakiplerini yeniden konumlandırma çabaları çok uzun yıllar alacaktır.
DEVAM EDECEK